Tur

‘ABD Çin’e yakın bölgeleri askerileştirerek ekonomik gündemi güvenlik gündemine dönüştürmek istiyor’

NATO liderleri, ittifakın 75. yılında ABD’nin başkenti Washington D.C.’de bir araya geldi. Zirve sonrası yayınlanan bildiride, Amerika’nın uzun menzilli füzeleri Almanya’ya yerleştireceğini açıklaması dikkat çekti.

Öte yandan Polonya’da balistik füze savunma biriminin aktif edileceği bildirildi. Öne çıkan bir başka madde, NATO’nun Karadeniz ısrarını sürdürdüğünü açıkça ifade etti.

Bildiride ayrıca Çin’e, Rusya’ya ve İran’a yönelik çeşitli mesajlar yer aldı.

NATO’nun 75. senesinde Washington D.C.’de düzenlenen liderler zirvesini, zirve sonrası yayınlanan bildiriyi ve NATO’nun verdiği mesajları, güvenlik ve siyaset analisti Suat Delgen ile konuştuk.

‘Çin bir ihracat ekonomisi. Dolayısıyla ABD, Çin’e yakın bölgeleri askerileştirerek ekonomik gündemi güvenlik gündemine dönüştürmek istiyor’

NATO liderler zirvesi sonrası yayınlanan bildiriyi yorumlayan Suat Delgen’e göre Amerika, Çin ile olan mücadelesini bir NATO-Çin mücadelesine dönüştürmek için yoğun çaba harcıyor. Güney Kore gibi ülkelerin savunma sanayisini ve güvenlik politikasını NATO’ya entegre etme çabaları olduğu konusunda uyarılarda bulunan Suat Delgen, ABD’nin stratejisinin, Çin’in ihracat bölgesi olan Asya-Pasifik’i bir güvenlik-askeri bölgeye çevirerek Çin ekonomisine darbe vurmak olduğunu kaydetti:

“NATO zirvesinde dikkat çeken husus şu: Geçen yıl Çin bir ‘sistematik sınama’ olarak geçiyordu. Bu sene ise Çin’e yönelik ifadeler sertleşmiş durumda. Zaten Çin Dışişleri Bakanlığı da NATO zirvesine yönelik duygu ve düşüncelerini paylaşarak ittifakı eleştirdi. Tabii ki bir büyük güç mücadelesi çerçevesinde ABD ve Çin mücadele ediyor. Amerika, ustalıkla bu mücadeleyi ABD-Çin mücadelesinden alıp, bir NATO-Çin mücadelesine çevirmeye çalışıyor. Bunda da anladığımız kadarıyla başarılı oluyor. Tabii Avrupa ülkelerinin Çin ile ticari ilişkileri var. Bu ticari ilişkileri, NATO bildirisi bu şekildeyken, Ukrayna bir Avrupa güvenlik sorunu olarak ortaya çıkmışken, ve Rusya’nın savaşma azim ve iradesini artıran en önemli faktör olarak Çin’in sağladığı destek bildiride yer almışken, AB ülkeleri Çin ile ticaretlerinde ne kadar rahat davranabilir? Bunu zaman gösterecek. Burada Amerika’nın NATO üzerinden AB ve Çin ilişkilerini hedeflediğini görüyoruz. NATO tabiriyle Hint-Pasifik bölgesinde bir işbirliğinden bahsediliyor. Burada Güney Kore’nin durumu kritik zira savunma sanayileri gelişmiş durumda. Anladığım kadarıyla NATO’nun birtakım silah tedarikinde ve NATO ülkelerinin eksik kaldığı top mühimmatı-roket sistemleri konusunda Güney Kore’nin sisteme dahil olacağı görülüyor. Çin, ihracat ile büyüyen bir ekonomi. Dolayısıyla kendi yakın kuşağının askerileşmesi ve ekonomik gündemden güvenlik gündemine doğru kayması, ülkeler arası ticari ilişkileri engellerse bu Çin açısından bir kayıp olur. Amerikalılar bunu hedefliyor ve Çin’in tepkisi bundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.”

‘NATO küresel güvenlik teşkilatı olmaya doğru gidiyor ama Babülmendep’teki krizden bahsetmiyor’

NATO’nun İran’a ve seyrüsefer özgürlüğüne vurgu yaptığını dile getiren Delgen, öte yandan Babülmendep Boğazı’ndaki krizden doğrudan bahsedilmemiş olduğuna dikkat çekti:

“NATO bildirisinde İran’a yönelik vurgu da vardı. Babülmendep Boğazı var. Burada uluslararası deniz hukukunun en temel haklardan birisi olan seyrüsefer serbestisi olayı var. NATO, bir küresel güvenlik teşkilatı olmaya doğru devam ediyor. Kural tabanlı sistemi korumaktan bahsediyorlar. Fakat ben senelerdir NATO’yu takip eden bir insan olarak bu bildiriyi elime aldım ve özellikle Avrupa ülkelerini etkileyen Babülmendep’teki durumla alakalı hiçbir ifade göremedim. Burada en azından Babülmendep’te yaşanan hadisenin kendilerini tedirgin ettiği ve tedbir almaları gerektiği söylenseydi, belki söylemleriyle uyumlu bir eylem olurdu. Daha önce NATO, deniz haydutluğuyla mücadele için bu tür eylemleri tehdit olarak algılayıp görev gücü göndermişti.”

‘Karadeniz’de seyrüsefer serbestisinin korunmasından bahsediliyor fakat Montrö Sözleşmesi’nin çizdiği sınırlar içerisinde olacağı belirtiliyor’

Karadeniz hedeflerinden vazgeçmeyen NATO’nun Montrö sözleşmesine atıfta bulunduğunu belirten Delgen, öte yandan bildiride Rus birliklerinin Abhazya, Güney Osetya ve Transdinyester bölgelerinden çekilmesinin vurgulandığını aktardı:

“Karadeniz’de seyrüsefer serbestisinin korunmasından bahsediliyor fakat Montrö Sözleşmesi’nin çizdiği sınırlar içerisinde olacağı belirtiliyor. Moldova ve Gürcistan’a yönelik ifade var. Orada ‘Rus birliklerinin çekilmesinden’ bahsediliyor. Rus birliklerinden kasıt, Abhazya, Güney Osetya ve Transdinyester bölgelerinde barışı koruma maksadıyla bulunan Rus birlikleri kastediliyor olsa gerek.”

‘İlk başta tanksavar füzeleriyle başladı. Birçok kırmızı çizgi zaman içerisinde aşıldı’

Polonya’nın Ukrayna hava sahasındaki Rus füzelerini vurma tehdidini hatırlatan Suat Delgen, NATO zirvesi sonrası yayınlanan bildiride Polonya’daki NATO balistik füze savunma biriminin aktif hale gelmesinin endişe verici olduğunu ifade etti:

“Dikkat çeken bir başka husus, NATO balistik füze savunma sistemleriyle ilgiliydi. Türkiye de Kürecik’teki radarla birlikte bu sistemin önemli bir bileşeni. Romanya ve Polonya’da da radarlar var. İnsan ister istemez şunu merak ediyor: Polonya, zirve öncesinde ‘Rus balistik füzelerini, Ukrayna hava sahasında kendi füzelerimizle vurabiliriz’ tarzında açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamalar üzerine Polonya’daki balistik füze savunma biriminin aktif hale gelmesi, acaba ilerleyen aşamalarda böyle bir şeyin gündeme gelip gelmeyeceği sorusunu doğuruyor. İlk başta tanksavar füzeleriyle başladı. Birçok kırmızı çizgi zaman içerisinde aşıldı. Bu durum kırılganlık arz ediyor. İzleyip göreceğiz.”

‘Terörizm ifadesinin böyle genel bir şekilde yer alması, bana sorarsanız Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamaz’

Suat Delgen, NATO bildirisinde terörizm tanımının net olmaması sebebiyle üçüncü maddenin Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamayacağının altını çizdi:

“Türkiye’yi ilgilendiren üçüncü madde. NATO’ya ciddi bir tehlike olarak Rusya’nın adı zikrediliyor. Öte yandan terörizmin bütün formlarıyla birlikte asimetrik bir tehdit olduğundan dem vuruluyor. Burada aklımıza, Suriye’nin kuzeyi geliyor. Tüm NATO ülkelerinin terör ve terörizm tanımlamaları ile, Türkiye’ninki aynı mı? Aynı olduğunu zannetmiyorum. Dolayısıyla terörizm ifadesinin böyle genel bir şekilde yer alması, bana sorarsanız Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamaz.”

‘Anladığım kadarıyla silah harcamasında artış olacak ve Türkiye de NATO üzerinden bu pastadan pay almak istiyor’

Suat Delgen’e göre Türk yetkililerin en çok ilgi gösterdiği alan, NATO savunma forumu oldu. Suat Delgen, Türk savunma şirketlerinin gelecekte savunma bütçesini artıracak NATO ülkeleri ile çeşitli anlaşmalar yapmak istediğini vurguladı:

“Bu zirve boyunca şöyle bir şey yapıldı: NATO savunma forumu düzenlendi. Güvenlik kaygıları artmaya başladıkça, Avrupa’da silahlanma harcamaları da artıyor. Kanada ve AB üyesi ülkeler, geçen yıl silah harcama bütçelerini yüzde 18 artırmış. Buralarda silah harcamaları ne kadar artarsa, Amerikan silah şirketleri de o kadar kazanç sağlıyor. Hatta bu AB ülkelerinde de rahatsızlık oluşturuyor. AB, bunun önüne geçmek için üç-beş ay önce ilk defa kendi savunma sanayi strateji belgesini yayınladı. ‘Bizim silah harcamalarımızın yüzde 90’ı ABD’ye gidiyor’ diyorlar. Burada Türkiye de Savunma Sanayi Başkanı ve Milli Savunma Bakanı ile bu tür faaliyetlere katıldı. Sayın Cumhurbaşkanı da zirve öncesinde NATO üyesi ülkelerin birbirlerine silah ambargosu uygulamasının anlaşılır olmadığını belirtmişti. Anladığım kadarıyla silah harcamasında artış olacak ve NATO bu faaliyetleri koordine edecek. Türkiye de NATO üzerinden bu pastadan pay almak istiyor ve Türk savunma sanayi şirketlerini bu sisteme entegre etmeye çalışıyor. Türkiye’nin bu zirveye yönelik en büyük hazırlığının bu olduğu kanaati oluştu bende.”

‘Avrupa Birliği bu pozisyonda Amerika’dan bağımsız hangi kararı alabilir?’

Amerika’nın birçok uzun menzilli füze sistemini Almanya’ya transfer edeceğine ilişkin bildiri maddesini değerlendiren Suat Delgen, Amerika’nın kırılgan güvenlik ortamından faydalanarak Avrupa’da dizginleri daha sıkı tutmaya başladığı yorumunda bulundu. Delgen’e göre Avrupa’nın güvenlik endişelerinin artması, ABD’nin kıtadaki hakimiyetini ve devletler üzerindeki etkisini pekiştirecek alanlar açıyor:

“Bildirinin 29’uncu maddesinde, AB ile NATO ilişkilerinin stratejik ortaklık seviyesinde devam ettiğine vurgu yapılıyor. Bu füze konumlandırması daha çok ABD ve Almanya arasında bir faaliyet. Savaş devam ettikçe, Avrupa’daki güvenlik ortamı kırılganlaştıkça, ABD’nin ayak izi Avrupa’da artmaya başlıyor. Avrupa Birliği her ne kadar stratejik otonomi, Avrupa kolordusu vs. dese de bu konularda somut adım atamadı ve kendi içinde birlik oluşturamadı. Bu, ister istemez ABD’ye bir alan açtı ve Amerika bu alanı çok iyi değerlendirdi. Doğu Avrupa ve Orta Avrupa, jeopolitik teorilerde ‘kalpgah’ olarak adlandırılıyor. Dünyada Asya, Afrika ve Avrupa kıtasının birleşiminde kontrol olarak bu kalpgahın kontrolünün çok önemli olduğu vurgulanıyor. Bu konuda Polonya ile ABD arasında çok yakın bir ortaklık var. Almanya da ister istemez kendi topraklarını tekrar Amerikan askerlerine açmak zorunda kalıyor. ABD’nin Avrupa’daki ve Almanya’daki daha önce var olan askeri varlığı, bu krizle birlikte artarak devam ediyor. İster istemez bunun sonucunda, ABD’nin Avrupa’daki siyasi ve askeri baskısı artacak ve dolayısıyla jeopolitik kontrolü de artacak. ABD buradan çok ciddi bir jeopolitik kazanç elde edecek.

Yerleştirilen silahlara bakalım: Tomahawk füzeleri, çok masraflı Standard füzeleri ve hipersonik füzeler yerleştirilecek. Amerikan Kongre raporlarını okudum. Normalde son testleri 2023 kasım ayında yapılacaktı bu hipersonik füzelerin. İki tane başarılı atıştan bahsediliyor ama testler yapılmamış. Başarılı atışlar rivayet. Dolayısıyla bu yıl ağustos ayında 8 mühimmatın ABD ordusuna teslim edileceği söyleniyor. Fakat ilk harekat kabiliyeti ne zaman kazandırılacak? Amerikan hipersonik füzeleri 2026’ya kadar konuşlandırılabilecek mi? Bunu bilemiyorum. Artık Doğu Avrupa ve Merkez Avrupa’da, Amerika’nın gücü daha da artacak. Zaten güçlüydü şimdi fırsattan istifade ABD bunu perçinliyor. AB’nin de az olan gücü daha da azalıyor. Stratejik otonomiden bahsediyorlar ama kıtalarındaki güvenlik kaygısı sebebiyle stratejik silah konuşlandırmayı ABD yapıyor. Avrupa Birliği bu pozisyonda Amerika’dan bağımsız hangi kararı alabilir?”

‘Zirveye gelen liderler, Trump veya Trump’ın ekibiyle görüşmek için daha istekli olmuşlar’

Biden’ın NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in eşiyle ilgili yaptığı belaltı gafa değinen Suat Delgen, Washington D.C.’ye gelen liderlerin gözünü Donald Trump’la randevuya diktiğini kaydetti. Delgen’e göre Trump’ın seçilmesi durumunda Amerikan devletinin NATO ile ilgili tutumu değişmeyeceği gibi, mevcut politikalar Avrupa’yı NATO’ya daha da bağımlı hale getirdi:

“Bu konuyla alakalı yani Biden’ın yaptığı gaflarla alakalı konuşursak, Biden’ın Genel Sekreter Stoltenberg’in eşiyle alakalı söylediği bir cümle var. Onu burada tekrarlamak istemiyorum. Bu tarz cümle kullanan birisinin güven problemi elbette olur. Gördüğüm kadarıyla gelen liderler, Trump veya Trump’ın ekibiyle görüşmek için daha istekli olmuşlar. Orban’ı gördük. Şunu da ifade etmek lazım: Trump çok öngörülebilir biri değil ama günün sonunda Amerika’daki müesses nizamın NATO konusunda şu anki pozisyondan çok farklı bir pozisyon alacağını zannetmiyorum. ABD’nin ana stratejisi, daha önce tek başına yaptığı işleri ortaklarına devrederek, NATO üzerinden kendince daha meşru bir söylemle ve daha az kaynakla yapmayı planlıyor. Trump’ın bunu çok değiştireceğini sanmıyorum. Öyle bir hava oluşturuyorlar ki bu, Avrupalıları ABD’ye ve NATO’ya daha bağımlı hale getiriyor. ‘Eyvah Trump gelecek’ diyorlar. Biraz daha serinkanlı hareket etmelerinde ve nesnel değerlendirme yapmalarında fayda var.”

‘Sürekli devam eden bu savaş, ABD’nin işine geliyor. Geleceği de bu şekilde kurguluyorlar’

Ukrayna’ya verilecek düşük miktarda silahın savaş alanında kayda değer bir değişiklik yaratmayacağını kaydeden Delgen, Rusya’nın çatışmalara adapte olduğunu ve geliştirdiği yeni taktiklerle sahada hakimiyeti sağladığını belirtti. Delgen’e göre Rusya’nın nükleer doktrini oldukça açık olsa da ABD, Ukrayna’daki çatışmaları olabildiğince uzatmayı hedefliyor:

“Viktor Orban bu konuda Alman kanalına bir mülakat verdi. ‘Macaristan lideri olarak ana sorumluluğum, Rusları çok iyi tanımak. Eğer ki barış fırsatını kaçırırsak, gidişat iki-üç ay sonra durumun daha kötü olacağını işaret ediyor’ diyor. Verdiğiniz 3-5 F-16 ile Ukrayna’ya ne kadar koruma sağlayabilirsiniz? 4-5 tane Patriot ile ne fayda sağlayabilirsiniz? En az 100-150 uçak lazım. Ruslar şu anda özellikle klasik bombalara taktıkları güdüm sistemleri ile ‘glide bombs’ yapıyor. 70-80 kilometre öteden çok etkili taarruzlar yapıyorlar. Bunlar son dönemlerde çok etkili oldu. Evet çatışmanın başlangıcında Rus ordusunda bir şaşkınlık vardı fakat toparlandılar. Şu anda harekat planları çok gelişkin. Rus ekonomisi, savunma sanayisini destekleyecek şekilde gelişti. Çoğu Avrupa ülkesinden daha iyi ekonomik büyüme rakamları veriyorlar. Gerçekçi olmak lazım. Rusya’nın nükleer doktrini de çok açık. Siz stratejik olarak Ukrayna Savaşı’nda, Rusya’yı yenilgiye uğratırsanız onların nükleer doktrin açısından taktik nükleer silah ve ilerleyen aşamalarda stratejik nükleer silahları kullanacağı çok net. Bunu St. Petersburg Ekonomik Forumu’nda, Putin çok net ifade etti. Bunları dikkate alarak söylem geliştirmek gerekiyor. Zaman zaman süratlenen ve azalan, düşük yoğunlukta da seyredebilen bu savaş, ABD’nin siyasi ve askeri olarak daha çok işine geliyor. Geleceği de bu şekilde kurguluyorlar.”

‘Bu şekilde bir çağrı yapılması ister istemez samimiyet sorunu yaratıyor’

Suat Delgen’e göre, kendileri BM kararlarına uymayan NATO ülkelerinin Çin’e bu yönde bir çağrıda bulunması, ittifak üyelerinin samimiyetini sorgulatıyor:

“Çin’e yönelik dikkat çekici bir ifade var. Çin’i, Rusya-Ukrayna konusunda ‘BM Genel Kurulu kararlarına uymaya’ davet ediyorlar. BM Genel Kurulu’nun dünyanın başka yerindeki sorunlara yönelik aldığı birçok kararın görmezden gelindiğini biliyoruz. Bu şekilde bir çağrı yapılması ister istemez samimiyet sorunu yaratıyor. Hindistan lideri, tam NATO zirvesi yapılırken Rusya’ya gidiyor. NATO, tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor ama demek ki dünya kamuoyu, küresel güney vs. savundukları doğrular konusunda ikna olmamış. Bu ‘kural tabanlı uluslararası sistemin’ artık erozyona uğratılmaması gerekiyor diye düşünüyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort